Gülümseyen Dublin
Bir dönem dünyanın en yaşanılabilir kenti seçilen İrlanda'nın başkenti Dublin, Liffey Nehri'nin ortadan ikiye böldüğü kent merkeziyle, rengarenk kapıları ve toplu taşıma araçlarıyla, sıcakkanlı insanlarıyla “gülümseyen kent” yakıştırmasınının hakkını veriyor. Baştan aşağı gezmeye kalktığınızda haftalara sığmaz ama Dublin'de gerçekleştireceğiniz ufak bir tur, keyfinizi yerine getirecek. Satın almak yerine vitrinleri izleme tutkunuz varsa; Henry Street tam size göre. Fakat buradaki barlarda vakit kaybetmeyin çünkü Fleet Street üzerindeki mekanların hepsinde oturup bir şeyler içmek isteyeceksiniz. Henry'den Fleet Street'e doğru ilerlerken çevrenizdeki ihtişamlı yapılara ve ilginç anıtlara sadece bakıp geçmeyin. Onların tümü, önemli tarih unsuları...
İrlanda için hangi vize?
Bağımsızlığını 1921'de kazanan İrlanda, farklı bir vize politikasına sahip. Avrupa Birliği üyesi, resmi para birimi Euro olan ülke, Schengen bölgesinde yer almıyor. Yani Schengen vizesi ile İrlanda'ya giremiyorsunuz. Harita üzerinde Birleşik Krallığın bir parçasıymış gibi görünse de resmi olarak apayrı bir ülke. İngiltere, İskoçya, Galler Prensliği ve Kuzey İrlanda'da özgürce dolaşmanızı sağlayan vizenin İrlanda Cumhuriyeti'nde geçerliliği yok. Ülkeye girişin tek yolu, İrlanda vizesine sahip olmak. Ciddi bir kontrol mekanizması olmadığından Birleşik Krallık vizesi ile geldiğiniz Kuzey İrlanda'dan karayolu ile Dublin'e geçebilmek mümkün fakat yasal değil. Başınıza iş almak istemiyorsanız normal prosedürü izlemekte yarar var. Unutmadan! bu ülkede Sterlin ile harcama yapma olanağınız yok. Yanınızda Euro bulundurmanız faydanıza.
Dünyanın en büyük toplu iğnesi!
Dublin'de Fleet Street'e uzanan turumuz sürüyor. Ülkenin bağımsızlık savaşında ilk kurşunun atıldığı Mimar Francis Johnston'ın eseri Dublin Posta Merkezi, geniş cadde üzerinde ihtişamlı görüntüsüyle “Ben buradayım” diyor. Biraz ilerleyip, başınızı havaya kaldırdığınızda göğe yükselen dünyanın en büyük toplu iğnesi, Millenium Spark'ı göreceksiniz. Devasa iğneyi fotoğraf karesine sığdırabilmek oldukça güç. Havaya kaldırıp, iki yana açtığı kollarıyla caddeden geçenlere bir şeyler anlatmaya çalışan heykeli gördüğünüzde şaşıracaksınız. “Kim bu adam, ne yapmaya çalışıyor?” soruları geçecek aklınızdan... O, İrlanda'nın efsanevi sendika lideri, James Larkin. 1900'lerin başında büyük işçi kitlelerini peşinden sürükleyen isim. Larkin'in heykeli önünde, onun beden hareketini taklit ederek, poz vermek oldukça popüler. Kaidenin önünde yer alan Larkin'in ünlü sözü ise dikkat çekici. “Dizlerimizin üzerinde durduğumuz için büyük, bize büyük gözüküyor. Haydi ayağa kalkalım.”
Gökkuşağının şeritleri...
Liffey Nehri'nin üzerindeki O’Connell Köprüsü'nden geçip, canlı Irish müziği eşliğinde keyifleneceğimizi Guiness randevumuza az kaldı. Dublin'deki gökkuşağını yavaş tamamlıyoruz. İki katlı sarı otobüsler, turuncu şeritli tramvay ve yonca yeşili banliyö treni... Tüm bunları aynı fotoğraf karesinde bir araya getirmek istiyorsanız; Larkin heykelinin yakınlarında pusuya yatmanız gerekiyor. Gökkuşağının şeritlerinin bir araya gelmesi uzun sürmüyor, biraz sabırlı olmak yeterli.
'Guiness seyahat etmez'
Ve sonunda Fleet Street'teyiz. Caddedeki The Temple Bar'a oturup canlı müziğe kulak veriyoruz. Guiness içmek, eksiksiz bir Dublin deneyiminin ön şartı. 1500'lü yıllarda Sir William Temple'ın evi olan bu şirin kırmızı bina, yaklaşık 450 yıldır The Temple Bar adıyla hizmet veriyor. Bar'ın Dublinler için anlamı, ulusal müzeleri ile eşdeğer. Herkesin Guiness ismine, rekorlar kitabından aşinalığı vardır. Fakat kitap, Guiness için sadece ufak bir ayrıntı. Guiness, üretim merkezi Dublin'de olan İrlandalıların asla “hayır” diyemedikleri koyu renkli, kremalı bir bira çeşidi. Deniz Avrupası'nda “ilaç” olarak da anılan Guiness'in soğuk içilmesi yeterli olmuyor. Tadını alabilmesi için çok soğuk içilmesi gerekiyor. Önceleri acımsı tadını yadırgayanlar dahi kısa süre içinde Guiness'i içecek tercihlerinin ilk sırasına alıyorlar. Servis aldığınız barmenin maharetine göre bardağınızın üzerindeki krema tabakasında bir yonca figürüne rastlamanız olası. Guiness'i Dublin'de içmeyi özel kılan durum ise bu biranın seyahat edememesi. Çalkalanma ve sıcak hava koşullarına maruz kaldığında tadı bozulan Guiness, üretim merkezinden uzaklaştıkça lezzetini yitiriyor. Bu nedenle en iyi Guiness'i içebileceğiniz kent: Dublin. Vaktiniz varsa, kentteki fabrikayı ziyaret edip, taze Guiness'i de tadabilirsiniz. The Temple Bar'daki molanızın ardından Fleet Street üzerindeki diğer mekanlara da göz atmanızda sakınca yok. Arnavut kaldırımın iki yanına dizilmiş barlardan yükselen Irish müziğine kulak vermek, mekan seçiminde yardımcı olabilir.
Adı çıkmış bir kere...
Şimdi yeniden Dublin sokaklarını keşfetmek için nehrin öte yanına geçiyoruz. Kullanacağımız köprünün adı, Half Penny. Yok, geçerken para ödemiyorsunuz. Köprüye adını veren bu uygulama çoktan terk edilmiş. Öyküsü ise şöyle: Nehrin iki yakasını birbirine bağlayan bu köprü ilk yapıldığında karşıya geçmenin bedeli yarım pennymiş. O günlerde Dublinliler köprüye, “Half Penny” adını vermiş. Günümüzde köprüyü kullanmak tamamen ücretsiz olsa da “Half Penny” adı hala kullanılıyor. Köprüden geçen bir İrlandalıyı gözünüze kestirip soru sormanızda hiçbir sakınca yok. Sıcakkanlı Dublinliler, size dakikalarca köprünün tarihini anlatabilir. İngilizcelerini anlamakta güçlük çekebilirsiniz. Keza İrlandalıların aksanını takip edebilmek ayrı bir yetenek gerektiriyor.
Rengarenk kapılar
Yeşil rengin kutsal olduğu bu ülkede evlerin kapıları da tam bir renk cümbüşü. İrlanda'nın resmi turizm simgesi haline gelen kapılar, “Irish Doors” posterleri ile dünyanın dört bir yanında simgeleşmiş. Bu modanın başlangıcı ile oldukça ilginç. Edebiyat dünyasına iz bırakan Dublinli iki yazarın alkolü fazla kaçırmaları, renkli kapı akımını başlangıcı oluyor. Kapı komşusu olan George Moore ve Oliver St John Gogarty adlı ünlü yazalar, Ely Place caddesinde yaşıyor. Aykırı kişilikler olarak bilinen yazarlardan Moore, Gogardy'nin sarhoşken evini şaşırmasından muzdarip. Bunun üzerine Moore, evinin kapısını yeşile boyuyor, Böylece Gogardy, gece yarısı Moore'un kapısına dayanmaya son veriyor. Fakat Moore'un ürettiği çözümün altında kalmayan Gogardy de kendi evinin kapısını kırmızıya boyuyor. Böylece renkli İrlanda kapıları akımı başlamış oluyor.
Yunan restoranı ama...
Rengarenk kapıların arasında dolaşırken acıkmış olabilirsiniz. Dublin'de bir şeyler atıştırmak istiyorsanız; Epicurean Food Hall, Half Penny Köprüsü'nün tam karşısındaki Upper Liffey Street'te bir gıda pasajı. Dünya mutfaklarından seçme restoranlar, tek merkezde toplanmış. Mekana girdiğinizde algınız öncelikle “İstanbul” adlı Türk restoranına yöneliyor. Farklı bir lezzet arayışına girmeniz durumunda Yunan Ramos'un aslında Urfalı Ramazan olduğu gerçeğiyle karşılaşacaksınız. Tabelasındaki Akropolis fotoğrafı, menüdeki Zaziki, Mousaka, Dolmadakia adlı yemekler bir an için size Türk-Yunan mutfak atışmasını hatırlatıyor. Bunları umursamayıp Yunan restoranı Ramos'tan açık büfe satın almaya karar verirseniz; iletişim kurmak için İngilizce ya da Yunanca konuşmanıza gerek kalmıyor.
İşte Ramos'un ilginç öyküsü
Yıllar önce Şanlıurfa'dan Dublin'e göç eden Ramazan, Epicurean Food Hall'da restoran açmaya karar veriyor. Önce memleketi Urfa'nın kebaplarıyla boy göstermek istese de merkezin konsepti gereği ikinci bir Türk restoranının açılmasına izin verilmiyor. Ramazan da ticari zekasını ortaya koyup “Ramos” adlı Yunan restoranını açıyor. Türkiye'den gelen aşçıların Dublin'de ürettikleri sarma, cacık, musakka “Yunan yemekleri” oluveriyor. Ramos'un açık büfesinden seçeceğiniz zeytinyağlılar, İrlanda'da Ege havası almanızı sağlayabilir. Ramos'un yani Ramazan'ın Yunanistan ile tek bağı, restoranın dekorasyonunda kullandığı objeleri satın almak için Atina'ya gerçekleştirdiği seyahatten ibaret. En büyük sorunu ise Ramos'u ziyaret edip kendi dillerini konuşmak isteyen Yunan müşterilerin beklentilerini karşılayamamak... Dünyada bir Urfalı tarafından işletilen tek Yunan restoranını görmek isterseniz; Ramazan hoş sohbeti ile sizi Dublin'de bekliyor olacak.
Dublin'de objektife takılanlar...
O’Connell Köprüsü'nden Dublin Custom House
Fleet Street'te objektife gülümseyen İrlandalı kadınlar...
Fleet Street'te grafitiler...
The Temple Bar
Dublin Posta Merkezi
O’Connell Street'te sarı double-deckerlar
Dublinlilerin yüzükleri The Happy Ring House'dan...
Diğer dünya kentlerinden...
- 'Öz kızı' Titanic'i derinlere uğurlayan kent Belfast- Cadı avlarını, festivale dönüştüren Edinburgh
- Kuzey Avrupa’daki Türklerin öyküsü: Londra'daki Türkiye
- Charleston: ABD tarihinin dönüm noktasında biber arayışı
- Erivan'da farkına varılan, geleneklerin büyülü gücü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder