Çatkapı Ankara lezzetleri


Çatkapı – Ankara Lezzetleri

21 Kasım 2011 Pazartesi

O sinemalardan, Park Caddesi'ne...

Ankara’da eğlence yerlerinin köşe kapma yarışını izlemek zorlaştı. Eğlencenin türü de mekânların toplandığı merkezler de fazlasıyla çeşitli. Yaşanan değişim, seçme özgülüğümüze katkı sağlıyor ama... Bu "ama"nın ayrıntılarını gazeteci ağabeyim Işık Kansu ile birlikte Cumhuriyet Ankara'nın 29 Ekim özel sayısında kaleme aldık. İşte o sinemalardan, Park Caddesi'ne Ankara...

O sinemalardan...

Işık Kansu
Ankara ekimizin sorumlusu Sertaç Eş, çocukluk Ankaramdaki eğlence yerlerini yazmamı söylediğinde, ilk aklıma gelen Büyük Sinema oldu.

Şimdi Büyük Pasaj... Kızılay’dan Zafer Meydanı‘na inerken-meydan filan yok artık, yakında Atatürk heykelini de kaldırırlar– Tuna Caddesi’ni geçtikten az sonra sağ koldaki o güzelim sinema.

Gişesinden bileti alır içeri girdiğinizde holde sizi büyük boy artist resimleri karşılardı. William Holden, Brigitte Bardot, Gina Lollobrigida, Henry Fonda, Sophia Loren...

Babam, pazar sabahları kahvaltıdan önce erken evden çıkar, öğleden sonra matinesi için bilet kuyruğuna girerdi. Büyük Sinema’ya ya da şimdi yerinde yeller esen -şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarının satıldığı bina- Necatibey Caddesi’nin başındaki Ankara Sineması’na gitmeden önce mutlaka Tuna Caddesi’nin sonundaki Piknik’e uğrardık. Ben, üstüne karabiber dökülmüş tavuklu pilav yerdim. Babam, köpüklü bira isterdi. Acımtırak, baş döndüren bir kokusu olurdu fıçı birasının.

Benhur, Spartaküs...
Dönemin en ünlü filmleri Büyük Sinema’ya gelirdi galiba. Kalın, ağır perdesi yavaş yavaş açılır, perdede ilk, kükreyen bir aslan (Metro Goldwyn Mayer’in aslanı), ardından “Altyazılar: Sinemaskop” yazısı belirirdi. Tam o sırada, gazozu, tadına tam varabilmek için gorklata gorklata içtiğim için ablam dirseğiyle dürterdi.

Benhur filmini Büyük Sinema’da izlemiştik örneğin. Charlton Heston oynuyordu. Filmin araba yarışlı bölümünü çok tutmuştum. Filmden sonra mahallede, ağaç dallarından yaptığımız atları yapraklarla süslemiş, arkadaşlarımla itişe kakışa o sahneyi defalarca yeniden yaşamıştık.

Babam, Spartaküs filmine özel önem vermişti. Spartaküs bir başkaldırıcıydı, ondan. Kirk Douglas oynamıştı Spartaküs’ü. O filmden sonra da bizim manavdan yürüttüğümüz boş portakal sandıklarını sökmüş, tahtadan yaptığımız kılıçlarla, gladyatör olup dövüşmüştük.

Ulus Sineması, diğerlerine oranla daha yeni bir sinemaydı. Şimdiki Gökdelen’in karşısındaki Yapı Kredi Bankası‘nın hemen yanındaydı Ulus Sineması. O zaman Yapı Kredi’nin üstünde koskoca mavi bir leylek yanıp sönerdi. Leylek, bankanın simgesiydi.

Ulus Sineması‘nı pek hayırla yad edemeyeceğim, çünkü, izlediğim bir film günlerce annemin ve babamın yanında yatmama neden olmuştu: Sapık. Alfred Hitchock’un çektiği filmin o ünlü duş sahnesinde Anthony Perkins’in elinde parlayan bıçak var ya, o bıçak... Beni uyutmayan oydu işte!

Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhanlı Devekuşu Kabare Tiyatrosu, Haldun Taner‘in “Vatan Kurtaran Şaban” oyununu İzmir Caddesi’nin hemen başındaki Balin Otel’in altındaki gece kulubünde oynamışlardı. Haldun Taner’in siyasilerle dalga geçtiği o oyunda attığım kahkahalar, ömrüm boyunca yediğim pirzolalara eşittir.

AST’yi unutmak olmaz...
Ankara Sanat Tiyatrosu’nu anmamak olmaz. Durdurun Dünyayı İnecek Var, Ayak Bacak Fabrikası, Arthu Ui’nin Önlenebilir Yükselişi, 72. Koğuş. Erkan Yücel, Ayberk Çölok, Rana Cabbar, Güner Sümer... Türkiye’deki sol yükselişte AST’nin ayrı bir yeri vardır. Benim bilinçlenmemde de..

O günler, sinemalar, tiyatrolar, oyunlar, elimizden uçtu gitti... Tangolardaki gibi, gönlümüzde bir yaradır, zaman...

Park Caddesi’ne...

Erdem Sevgi
Günümüz Ankarası’nda eğlence yerlerinin köşe kapma yarışını izlemek zorlaştı. Eğlencenin türü de mekânların toplandığı merkezler de fazlasıyla çeşitli. Yaşanan değişim, seçme özgülüğümüze katkı sağlasa da gazeteci ağabeyimiz Işık Kansu’nun yan sütunda anlattığı Ankara’yı tercih ederim. Bugün Kızılay’ın piknikleri, fast-foodlara dönüştü, sinemaları da AVM’lere kaçtı. Artık popüler rock gruplarını, ünlenmeden önce dinleyip kendimizi özel hissettiğimiz SSK İşhanı da yok. Elde kaldı Sakarya... Kalabalığı, gürültüsü ve kargaşasıyla ucuz yollu demlenmek isteyenler, “elleri mahkûm” Sakarya’nın yolunu tutuyor. Sakarya’dan İnkılap Sokağa sarkan birkaç barın kısa süre önce kapandığını düşünürsek, bölgenin geleceği mâlum... Tek umut, Kızılırmak Sokak’ta açılan Jolly Joker.

Nerelere dağıldık?
Önce üst düzey gelir grubu terk etti Kızılay’ı. Orta kesim de onları izledi. Kalabalık, “Bahçeli” ve “Tunalı”ya dağıldı. Değişim bununla da bitmedi. Bahçeli 7. Cadde üzerindeki mekânlar, yavaş yavaş ara sokaklara girdi. Tunus Caddesi ve Bestekâr Sokak da “Tunalı”ya birer alternatif oldu. “Bahçeli 7”de ufak bir “eller havaya” patikası ortaya çıktı. Keman ve klarnetsiz rakı içemeyenler, son dönemde buraya takılıyor. Tunus Caddesi üzerindeki irili ufaklı mekânlar da hâlâ gözde. Bestekar Sokak’taki cuma-cumartesi kalabalığına karışmak, haftanın stresini alıp götürüyor. Bestekâr, canlı müzik dinlemek isteyenler için iyi bir alternatif. Arjantin Caddesi, Filistin ve Attar sokaklardaki mekânlara gelindiğinde valelerin hızla park etmeye çalıştığı lüks araçlar, buralarda gelir seviyesinin biraz daha yükseldiğini gösteriyor. Haliyle adisyonlardaki rakamlar da büyüyor.

‘Kasa fiyatına şişe!
Çayyolu ve Ümiköy’deki lüks konutlaşma Ankara’ya yeni bir eğlence alanı da kazandırdı. Başkentte bir grup gencin vazgeçilmezi, diğer bir grubun da düşü haline gelen Park Caddesi, gözlem yapmaya değer. Hafta sonları caddeye vardığımızda karşılaştığımız ilk görüntü, lüks bir oto pazarını andırıyor. Mekânlara girebilmek için önkoşul, kullandığınız aracın rakamsal değerinin yüksek olması. Aksi taktirde mekândaki otopark görevlisi pek de nazik olmayan bir üslupla “Abey içersi çoh dolu başka yere git” diyor. Seçme özgürlüğünün böyle basitçe katledilmesi, Park Caddesi’ni zihnimde “kurtarılmış bölge” olarak işaretlenmesine neden oluyor.

Birkaç mekân ziyaretinin ardından insanların burada eğlenip eğlenmedikleri konusundaki şüphelerimle birlikte Park Caddesi’ndeki fiyatları “kasa fiyatına şişe” şeklinde özetlersem çok da abartmış olmayacağım. Lüks otomobilleri ve pahalı kıyafetleriyle nakit paradan uzak duran kredi kartı gençliği, Park Caddesi’nde şimdilik mutlu görünüyor.

Hiç yorum yok: