Çatkapı Ankara lezzetleri


Çatkapı – Ankara Lezzetleri

4 Ekim 2010 Pazartesi

"Ben De Uçarım" Diyen El Kaldırsın"

Erdem SEVGİ - Roadlife *

Yerden onları izleyenler, zamanı dolunca kozasından kurtulup, kanat çırpmaya başlayan rengarenk kelebeklere benzetiyor; onlar da yerdekileri karıncaya… Kırmızı, turuncu, sarı, mavi, yeşil. Renkleri muhtelif. Kimi zaman yavaşça süzülüyorlar gökyüzünde, kimi zaman da akrobatik hareketlerle adrenalin oranını yükseltiyorlar. Hangimiz, onları gökyüzünde görüp de "Mutlaka bir gün denemeliyim" dememiştir? Binlerce metre yükseklikten atlayıp, süzülerek, tadını çıkara çıkara, manzarayı hafızaya işleyerek yere inmek sizi de heyecanlandıyor olsa gerek. Ekipmanımızı sırtlandık, beklediğimiz rüzgar da gelmek üzere, kasklarımızı takalım ve kendimizi boşluğa bırakmaya hazırlanalım. Bastırın şu korkunuzu. Haydi! Paragliding yani yamaç paraşütü için havalanacağız.

İnsanların ilk uçuş deneyimleri, bizi tam 12 yüzyıl geriye götürüyor. Batı'da yaptıkları uçak ile uçmayı başaran Wright Kardeşler'den 1023 yıl önce Endülüslü Abbas Kasım İbn Firnas tarihteki ilk uçuşu gerçekleştiriyor. Gökyüzündeki Türkler de çok yeni değiller. Hezarfen Ahmet Çelebi de 1632 yılında Galata Kulesi'nden havalanıp, boğaz üzerinden süzülerek Üsküdar'a iniyor. Çelebi, İstanbul'un eşsiz görünümünü daha o yıllarda gökyüzünden izleme şansına sahip olmuş. Leonardo Da Vinci'nin çalışmalarından da ilham alan Çelebi, gökyüzünde kanatlarıyla süzülen ilk insan olma özelliğini taşıyor.

Günümüzde de Türkiye'deki uçuş tutkunlarının sayısı, oldukça fazla. Disiplini, kuralları ve incelikleriyle bir spor dalı olarak kabul gören yamaç paraşütü, çok sayıda uçuşsever için bir “yaşam biçimi” haline gelmiş. İklim koşullarının uygun olduğu tüm haftasonlarını uçmaya ayıranlardan tutun da yurtdışındaki pistleri deneyimlemek için binlerce kilometre yol katedenlerin öykülerine şahit oluyoruz. Bazılarının geçmişi çocukluğunun uçurtmalarına, bazılarınınki de orta yaş üstü bir dost meclisinde açılan uçuş sohbetine dayanıyor. Her biri, gökyüzünde süzüldükleri dakikaları, “özgürlük” temasıyla betimliyor. Türkiye'nin engebeli arazi yapısı da uçuş tutkunlarına hatrı sayılır sayıda seçenek sunuyor. Yamaç paraşütüne gönül vermiş kaşifler, her tür doğal engeli aşıp, daha önce bilinmeyen yeni pistler keşfediyor. Yamaç paraşütü başlıca “single” ve “tandem” olmak üzere iki türe sahip. Single denilen türde kendi pilotluğunuzu yapıyorsunuz yani kontrol tamamen sizde. Tandem'de ise profesyonel bir pilotun idare ettiği kanatta yolcu olarak yer alıyorsunuz. Tüm spor dallarında olduğu gibi yamaç paraşütünün de birdizi riski var. Gökyüzünde kanadınızla baş başa kalıyorsunuz. Bir de rüzgardan yana şanslı olmanız şart. Havayı iyi koklamak gerekiyor. Öte yandan medyada yer alan kaza haberlerini, tedbirli olma noktasında dikkate almak lazım. Bu haberleri gazeteciliğin doğası ile değerlendirirsek, sorunsuz biçimde gerçekleşen sayısız uçuşun haber olmaması haliyle normal karşılanmalı. Sorunsuz biçimde gerçekleşen havayolu seferleri de hiçbir zaman habere konu olmaz. Böyle ufak aksilikleri, her an meydana gelebilecek az hasarlı trafik kazalarıyla eş değer tutabiliriz. Siz hala korkunuzu yenemediniz mi? O halde uçuş tutkumuzu canlı tutmak için yamacın kenarına biraz daha yaklaşalım.

BABADAĞ'DAN EGE'YE
Muğla'nın Fethiye ilçesindeki Babadağ, çok sayıda uçuş meraklısının ilk deneyimlerini yaşadıkları nokta olma özelliğine sahip. Fethiye'ye bağlı Ölüdeniz beldesinde bulunan birkaç işletme, sizi uçurmak için sezon boyunca çalışıyor. Yamaç paraşütü ile uçmak için önce eğitim alıp sonra kendi ekipmanınızla uçabileceğiniz (single) gibi işletmelere bağlı pilotların idare ettiği kanatlar (tandem) ile de bu yolculuğu gerçekleştirebilirsiniz. Biz önce ikinci yolu tercih ettik. Ölüdeniz'deki bir uçuş işletmesinden rezervasyonlarımızı yaptırdık. Ardından bize söylenen yerde ve saatte piltolarımızla buluştuk. Sırtlarında taşıdıkları koca koca çantalar önce gözümüzü korkuttu ama onlar da bizi Babadağ'a götürecek aracın üstüne yüklendiğinde heyecandan unutuverdik. Aracımız Ölüdeniz'in merkezinden ormana, oradan da Babadağ'a doğru tırmanışa geçti. Zorlu orman yolunda yaklaşık 45 dakika ilerledikten sonra zirveye yaklaştık. Fakat ters giden bir şeyler vardı. Pamuk şeker kıvamındaki beyaz bulutlar, Babadağ'ın zirvesini ortalarına almış, kendi aralarında eğleniyorlardı. Pilotlarımızın ilk değerlendirmesi “bu koşullarda uçamayacağımız” oldu. Şakacı bulutlar bizi ürkütmüş olsa da geldiğimiz yolu aynı araçla geri dönmek isteyen kimse yoktu. Kendi aralarında ufak bir değerlendirme yapan pilotlar, ekipmanları hazırlayıp beklemeye karar verdi. Biz de kanat yolcuları olarak bir yandan ekipmanı kuşanmaya bir yandan da talimatları dinlemeye koyulduk. Babadağ'ın 1700 ve 1800. metrelerindeki pistler onlarca uçuş tutkununun meraklı bekleyişine sahne oluyordu. Herkes kanatlarını yere sermiş, kasklarını giymiş ve bulutların, yaptıkları şakaya son vermelerini bekliyordu. Biz de pistteki yerimiz aldık ve bekleyenlerin arasına katıldık. Bu bekleyiş, kanat ile aramızdaki dostluğu daha uçuşa geçmeden pekiştirmemizi sağladı. Pilotuma ardı ardına sıraladığım soruların yanıtlarını aldıkça, kanadı bedenin bir bölümü gibi kullanmanın incelikleri hakkında fikir sahibi olmaya başladım. Derken şımarık bulutlar da suçlu çocuklar gibi Babadağ'dan sessizce uzaklaşmaya başladı. Şimdi yamacın tam kenarındaydık. Ege kıyısına uzanacak özgürlüğe bir kaç adımımız kalmıştı.

"ÖNCE YÜRÜ, SONRA KOŞ, SAKIN OTURMA!"
Saniyeler sonra 1800 metre yükseklikten kendimizi boşluğa bırakacaktık. Pilotum, yapmam gerekenleri son kez tekrarlıyordu: “Önce benim talimatımla yürümeye başlayacağız, ardından ikinci talimatla koşmaya. Kanadı havalandırana kadar onu çekmemiz gerekiyor. Kesinlikle pes edip, oturmak yok. Uçmaya başlayana kadar biz onu çekeceğiz ve sonrası özgürlük.” Uygun rüzgarın gelmesiyle birlikte pilotum ilk talimatını verdi: "Yürü." Hızla adımlamaya başladık, kanat havayı kucaklayıp ağırlaştığında ikinci talimat geldi: "Koş, sakın oturma." Uçurumun kenarından kendimizi boşluğa bıraktığımızda bacaklarımın hala hareket halinde olduğunu anımsıyorum. Kanadın, havayla dolup bizi yukarı çekmesine kadar geçen birkaç saniyelik düşüş, tarifsiz bir yer çekimi hissi yaşattı. Saniyeler içinde hafif bir manevrayla 1700 metredeki pistin üzerinden geçip kendimizi bulutların üzerinde bulduk. Uçak penceresinden izlemeye alışkın olduğum manzara ile iç içeydim. Bulutların tam içinden geçiyordum ve aramızda bizi ayıran bir nesne yoktu. Onlara dokunabiliyordum. Vakit kaybetmeden fotoğraf makineme sarıldım ve ardı ardına bastım deklanşöre…

BİRAZ DA AKROBASİ
Bulutları sıyırıp geçtiğimizde Ölüdeniz'deki dünyaca ünlü Mavi Lagün sağ çaprazımızda suya bırakılmış bir dal parçası gibi kendini gösterdi. Süzülerek Ege semalarına eriştik. Pilotuma, uçuşumuzun ne kadar dingin ilerlediğinden söz ederek bu duruma biraz heyecan katmamız gerektiğini söyledim. Kısa bir hazırlık safhasının ardından manevra uyarısını aldım ve uçuş tutkunlarının "spiral" olarak adlandırdıkları akrobatik harekete başladık. Yaklaşık 60 derecelik bir açı ile kanadın ekseni etrafında dönüyorduk. Aşağıdaki manzara ying-yang simgesini andırıyordu. Ardı ardına gelen turların sonunda toparlanma manevrası tam anlamıyla nefes kesiciydi. Bu eşsiz anların ardından Mavi Lagün'ün tam üstünde boncuk mavi derinliklerde serinleyenleri sayarak bir kaç tur atıp, Serin Ege'nin kavruk kum taneleriyle buluştuğu Ölüdeniz sahiline paralel inişe geçtik. Bu enfes anların bitmemesini dilerken, koşar adımlar eşliğinde yere temas ettik. 1800 metre yüksekliğindeki özgürlük sona ermiş, yerini uçuş eğitimi alma planlarına bırakmıştı. Özgürlüğe açtığımız kanadın katlanıp, çantayı yerleştirilmesini izlerken ayaklarım yere basıyor olsa da zihnim henüz gökyüzündeki süzülüşünü sürdürüyordu.

"KANAT BÜYÜLER"
Babadağ'dan Ege kıyısına uzanan uçuşun ve yaşamının 10 yılını kanata adamış pilotumun anlattıkları, "Kanat büyüler" cümlesiyle özetlenebilir. Gökyüzündeki rengarenk kelebeklerden biri olup, yerdeki karıncaları izlemek için yenin korkularınızı ve yaklaşın uçurumun kenarına. Özgürlüğe atlayacaksınız oradan… Yaşam rüzgarı, sizi hangi yöne savurur bilinmez ama elinize geçen ilk fırsatta kanadın sizi büyülemesine izin verirseniz rüzgarla dansın siz de bir tutku haline geleceği kesin.

NERELERDE UÇABİLİRİM?

Adana
Ankara
Antalya
Antalya - Kaş
Bolu
Bursa
Çankırı - Ilgaz
Denizli
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Fethiye - Babadağ
Gökçe Ada
Isparta - Eğirdir
İstanbul - Çatalca
İstanbul - Ormanlı
İzmir
Kayseri
Konya - Akşehir
Manisa
Mersin
Muğla
Ordu
Samsun
Tekirdağ - Uçmakdere
Tokat
Yalova

* Roadlife'ın Ekim - 2010 sayısından...



Hiç yorum yok: